T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ANKARA / SİNCAN - Yılmaz Balaban İşitme Engelliler Ortaokulu

DOĞAL İŞİTSEL SÖZEL YÖNTEM

İŞİTME ENGELLİLERİN EĞİTİMİNDE KULLANILAN YÖNTEMLER:DOĞAL İŞİTSEL – SÖZEL YÖNTEM
İnsan iletişiminin büyük bir kısmı dile bağlıdır. Bu nedenle, dil gerek toplumsallaşma gerekse kişinin bulunduğu toplumun kültürel bilgisini almada temel araçlardan biridir. Birçok insanın, insanlar arası iletişim aracı olarak tercih ettiği dil, konuşmadır yani işitsel sözel dil sistemidir. Sözel dilin kazanılmasında ilk etapta gereken temel biçim konuşmadır.
Doğuştan olan işitme engeli, sözel dilin ve iletişimin gelişmesinde ciddi bir engel oluşturmaktadır. İstatistiksel verilere göre bin çocuktan ikisinde doğuştan ya da doğduktan kısa bir süre sonra çeşitli nedenlerle işitme engeline rastlanmaktadır. (Bamford ve Saunders, 1989) Her ne kadar işitme kaybının türü ve derecesi bu kaybın neden olacağı engellilik durumunu belirlese de, Bamford ve Saunders´ın (1989) belirttiği gibi bütün durumlarda işitme engeli alıcı dilin gelişimini anlamlı derecede etkilemektedir. Alıcı dildeki sorun, ifade edici dil gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bir başka deyişle, işitme engeli konuşma dilinin kazanılmasını olumsuz yönde etkiler. Bu da çoğunluğunu işiten ve iletişimde konuşma dilini temel alan toplumda işitme engellilerin toplumsallaşmalarını ve eğitimlerini güçleştirebilmektedir. Bu veriler ışığında işitme engelli, biyolojik bir engel olmaktan öteye giderek işitme engelli bireyin tüm yaşamını etkileyebilmektedir.
İşitenler gibi, işitme engelliler de dil gelişimini sağlayan doğuştan gelen becerilere sahiptirler. Ancak, temel sorun bu potansiyelin nasıl ve ne biçimde işlevsel kılınacağıdır. İşitme engellilerin eğitiminde başlangıçtan bu yana sürekli yöntem tartışmaları var olagelmiştir. Geleneksel olarak, bu uyuşmazlığın aşırı uçlarını işitme engellilere sadece konuşma eğitimi verilmesi gerekliğine inanan sözelciler ve işitme engellilerin sadece işaret dili ile iletişim kurmaları gerektiğine inanan işaretçiler oluşturmuşlardır. Dilin kazanılması ve gelişmesinin eskiden düşünüldüğünden daha karmaşık olduğunun kabul edilmesinden bu yana, bu iki yaklaşım arasındaki farklılık netliği azalmıştır (Lynas, 1994). Günümüzde işitme engellilerin kazanabileceği dil ve iletişim biçimleri geçmişte olduğundan çok daha fazla çeşitlenmiştir. Bu yazıda işitme engellilerin eğitiminde kullanılan üç temel yöntem olan doğal işitsel-sözel yöntem, total yöntem ve iki dil yöntemi ele alınacaktır

DOĞAL İŞİTSEL – SÖZEL YÖNTEM

Doğal işitsel-sözel yöntemi tartışmadan önce, yöntemin işitsel yaklaşımın bir türü olduğu ve işitsel yaklaşımın diğer türleri yani geleneksel sözelcilik, yapısalcı sözelcilik ve anne ile etkileşim yöntemleriyle karıştırılmaması gerektiği vurgulanmalıdır. Her ne kadar işitsel yaklaşımlar adı altında toplanan tüm bu yöntemler arasında ortak öğeler olsa da, her bir yaklaşımı özgün kılan ve birbirinden farklılaştıran özellikleri vardır.
İşitme engelli bireylerde konuşmanın geliştirilmesi doğal işitsel-sözel yöntemin dayandığı temel anlayış, sözel iletişimin günümüz toplumunun ana iletişim aracı olması nedeni ile işitme engelli bireylerin hem topluma kaynaştırılması hem de onların var olan potansiyellerini en verimli biçimde kullanabilmeleri için sözel iletişimi kazanmaları ve geliştirmelerini desteklemektir. Total işitme kaybı olan çocukların oranı oldukça düşüktür ve çok ileri derecede işitme kaybı olan çocukların bile kullanılabilinir işitme kalıntıları vardır. Doğal işitsel-sözel yöntem, işitme engelli çocukların var olan işitme kalıntılarının en uygun işitme cihazları aracılığı ile aktif hale getirilerek doğal, uyarıcı ve etkileşimci ortam içinde tıpkı işiten akranları gibi konuşma ve dillerini geliştirebileceklerini savunmaktadır (Clark, 1989). Tucker (1986) bir grup işitme engelli çocukla yaptığı çalışmada, işitme testlerinde sese hiç tepki vermeyen çocukların işitme cihazı kullanmaya başladıktan belli bir süre sonra sese tepki vermeye başladıklarını gözlemlemiştir. Ancak, dil gelişimi işitme engellilerde işiten akranlarından daha yavaş olabilmektedir. Sözü edilen dil gelişimindeki yavaşlığın derecesi oldukça önemlidir. Çünkü yönteme ilişkin en önemli eleştirilerden biri, özellikle erken yaşlarda, çocuğun dil gelişimini geciktirmesidir. Böylesi bir gecikme çocuğun ilerideki yaşlarda sosyal ve duygusal gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecektir (Meadow, 1980).
Erken teşhis ve erken eğitim, yöntemin hedeflerine ulaşabilmesinde merkezi öneme sahiptir. Çünkü erken teşhisle birlikte cihazlandırma ve dolayısıyla erken eğitime başlamak mümkün olabilecektir. Cihaz kullanımında seçilen cihazın uygunluğu, bakımı ve sürekliliği temel belirleyicilerdendir. Meadow-Orlans (1987) yaptığı literatür taramasında erken ve geç müdahaleyi karşılaştırmıştır. Meajow-Orlans erken müdahalenin işitme engelli çocuğun daha sonraki gelişimini, özellikle dil ve konuşma boyutunda, olumlu ve anlamlı yönde etkilediğini belirtmiştir. Dahası, Meadow-Orlans aile rehberliğine gerekli önemi veren ve işitme cihazının kullanımı ve kontrolü konusunda yetkin elemanları olan erken müdahale programlarının daha başarılı olduğunu belirtmektedir. Yöntemin taraftarları, dilin öğretilemeyeceğini, aksine doğal ortamlarda kazanılabileceğini savunmaktadırlar. Yöntem parmak alfabesi, ipuçları ile konuşma, dudaktan okuma, işaret gibi görsel uyaranları kullanmayı reddeder. Bunun yerine sesi algılayabilmeyi - ayırtında olabilmeyi vurgular. Ancak yöntemin normal konuşma akışı içinde doğallıkla kullanılan yüz mimikleri, vücut dili ve dudaktan okuma gibi görsel ipuçlarını reddetmediğini belirtmeliyiz (Clark, 1989).
Şimdiye kadar, erken teşhis, erken eğitim, uygun cihazlandırma ve cihaz kullanımının sürekliliği, etkileşimci ve uyarıcı dil ortamının oluşu gibi yöntemin temel öğelerinden söz ettik. Tüm bu öğelerin yaşama geçirilmesinde, dolayısıyla yöntemin verimli sonuç alabilmesinde, aile özellikle de anne-baba oldukça önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda, yöntemin hedeflediği sonuçlara ulaşabilmesinde ve başarısında, aile destek hizmetleri gibi aileye hizmet götürecek birimlerin donanımlı, aile tarafından rahatlıkla ulaşılabilir olması ve ailenin beklenen yardımı olabilmesi gibi pratik unsurlar oldukça önem taşımaktadır. Tüm bu ön koşullar ortamda "mükemmelliğe" eşdeğerdir. Bu ´mükemmelliğin´ çoğu aile ve okul ortamlarına ulaşmasının hemen hemen olanaksız olması, yönteme yöneltilen temel eleştirilerdendir (Mc Anally, Rose ve Quigley, 1987)
Özel eğitim yazınında bu yöntemin belli bir derece işitme kaybı olan çocukların eğitiminde yararlı olabileceği, ancak ileri derecede işitme kaybı olan çocukların eğitiminde başarılı olamayacağı yönünde tartışma ve bulgulara rastlanmaktadır. Hatta ileri derecede ve total işitme kaybı olan çocuklar " sözel başarısızlık " biçiminde adlandırılmaktadır. Ancak, son yıllarda teknoloji ve tıp alanındaki olağanüstü gelişmeler göz önüne alındığında " sözel başarısızlık " diye adlandırılan grup için bile yöntemin bir alternatif oluşturabilme potansiyeline sahip olabileceği yönünde savlar da vardır. Bench´in de (1992, s 44) ifade ettiği gibi koklear implant ve duyuşsal araçlardaki son gelişmeler konuşma algısını bu tur çocuklar için daha ulaşılabilir kılmış ve doğal işitsel-sözel yöntemi daha da güçlendirmiştir. Tüm bu yüreklendirici gelişmelere rağmen yöntemin işitme kaybı derecesini gözetmeksizin " tüm " işitme engelli öğrencilere sözel dili kazandırmaya yardımcı olduğu akademik başarıyı her koşulda arttırdığı ve her alandaki gelişimlerini olumlu yönde etkilediği henüz netleşmiş bir sonuç değildir. Araştırma sonuçları, bu yöntemle eğitilmiş kaynaştırma ya da özel okul öğrencilerinin performanslarının işitebilen akranlarının performanslarının oldukça altında olduğunu göstermektedir (Strong, 1988). Bu farklılık özellikle konuşma, yazma ve okuma gibi dile ilişkin alanlarda daha belirgindir. Ayrıca, bu yöntemle kaynaştırma okullarında eğitilmekte olan işitme engelli öğrencilerin bilgiyi işiten akranlarına kıyasla sözel dil ile almak zorunda kalmak nedeniyle bu çocukların dezavantajlı olduğu öne sürülmektedir. Bunun nedeni bu çocukların konuşulanı anlamada ve kavramada sürekli zorluk çekmeleri ve mücadele etmek durumunda olmalarıdır (Ried, 1991, Ladd, 1981). Öte yandan yöntemin savunucuları sözel iletişim kuramamanın işitme engelli bireylerin toplumdan soyutlanması ve işiten dünyada yalnızlık çekmeleriyle sonuçlana bileceğini, dolayısıyla yöntemin işitme engellileri işiten dünyada yaşamaya hazırlamada en iyi alternatif olduğunu iddia etmektedirler (Lynas, Hungtmgton ve Tucker, 1989).
Özetle, her ne kadar doğal işitsel-sözel yöntem işitme engellilere zengin alternatifler sunuyorsa da, yöntemin "tüm" işitme engelli bireyler, özellikle de çok ileri derecede işitme kaybı olanlar ve sosyal olarak dezavantajlılar (örneğin, düşük sosyo-ekonomik statüde olanlar) için uygulanabilir olup olmadığı açıklık kazanmış değildir.  

 

Ar Gör. Filiz Polat
Anadolu Unv, İÇEM
ÖZEL EĞİTİM DERGİSİ  

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 10.04.2013 - Güncelleme: 18.02.2021 08:50 - Görüntülenme: 2269
Kaynak: Ar Gör. Filiz Polat Anadolu Unv, İÇEM ÖZEL EĞİTİM DERGİSİ
  Beğen | 1  kişi beğendi